27 Temmuz 2018 Cuma

İRANLI DR. FERİDUN BATMANGHELİDJ (SU buluşuyla şöhret bulan doktor) - "3000 ÜLSER HASTASI SADECE SU İLE İYİLEŞTİ.GÖNÜLLÜ MAHKÛM.BIOSAAT // REFLÜ"

Arkadaşlar,
İRANLI DR. FERİDUN BATMANGHELİDJ
(SU buluşuyla şöhret bulan doktor)


SADECE SU İLE ÜLSER TEDAVİSİ
(Bağırsak, şişkinlik, gaz, on iki parmak bağırsak ülseri, gastrit ve reflüyü suyla konrol altına almak mümkündür)
İranlı hekim Dr. Feridun Batmanghelidj, suyun hastalıklara iyi geldiğini, insanı iyileştirdiğini hapishanede öğrenmiş.
Bunu şu şekilde anlatıyor:
“1979’da, İran Devrimi patladığında, ben siyasi bir tutuklu olarak hapiste bulunuyordum.
Bir gün, koğuşta, mahkûmlardan birinin, koridorda, iki büklüm olmuş vaziyette, inanılmaz mide sancılarıyla kıvrandığını gördüm.
Beni görünce ızdıraplı bir sesle “Ülserim beni öldürüyor” diye seslendi. “İyileşmek için ne yaptın?” diye sordum.
'‘Üç adet Tagamet ve bir şişe dolusu antiasit aldım ama bana mısın, demedi’ diye cevap verdi.”
İKİ BARDAK SU
Dr. Feridun Batmanghelidj, 10 saatten beri bu şekilde ızdırap içinde sancı çeken hasta mahkûma, gayri ihtiyari müdahale eder ve ölmek üzere olduğunu düşündüğü adama iki bardak su içirir.
Fakat ne görsün, adam çok geçmeden kıvranmaktan kurtulur.
Ağrı 8 dakika içinde geçiyor.
Daha sonra hastası 3 saatte bir 500 mL (1 küçük pet şişe ya da 2 büyük su bardağı) su içmeye devam ediyor.
Akut dönem geçtikten sonra hastaya yemekten yarım saat önce 250mL yemekten 2.5 saat sonra 250mL ve aralarda istediği kadar su içmesini öneriyor
YEMEKTE SU YOK
Yemeklerde su vermiyor. Bu uygulamayı sürüdürüyor ve hasta iyileşiyor.
Yıllarca mide ağrısı çekmiyor.
O günden sonra Dr. Batmanghelidj, suyun şifa verici etkisi üzerine çalışmalarını yoğunlaştırma kararı alır.
3000 ÜLSER HASTASI SADECE SU İLE İYİLEŞTİ
Cezaevinde kaldığı 2,5 yıl içerisinde, yaklaşık 3 bin peptik ülser hastası tutuklu ve hükümlüyü iyileştirir.
Tabi ki ilaç olarak yalnızca su kullanmıştır
LÜTFEN BENİ HAPİSTEN ÇIKARMAYIN
Hapse girdiğinden bir yıl sonra ilk duruşmaya çıktığında hâkime;
Insan sağlığı için çok önemli bir buluş yaptığını, yaptığı bu buluşun İran ve Batı tıp dergilerinde yayınlanması için bir makale yazdığını söylüyor.
İdam edilmeden önce bu yazıyı kendisine teslim etmek istiyor.
Hâkim duygulanıyor ve cezasını 3 yıla indiriyor.
2,5 yıl kadar sonra tahliye vakti geldiğinde,
“Lütfen izin verin, ben bir müddet daha burada tutuklu kalmak istiyorum, zira araştırmalarımın en önemli evresine girmiş bulunmaktayım ve bu kadar çok hastayı, dünyanın hiçbir yerinde bu koşullarda bulamam” diyerek, hapishane müdürüne ricada bulunur
GÖNÜLLÜ MAHKUM
Böylece Batmanghelidj, bir müddet daha gönüllü olarak hapis yatar ve çalışmalarını sürdürür.
Hapiste iken keşfinin ilk duyurusunu Iranian Medical Association'da yayınlatır.
Tebliğinin bir tercümesini de “The Journal of Clinical Gastroenterology,
1983 Haziran sayısında misafir editör olarak yayınlatır.
Bugün, bütün dünyaya sesini duyurabilmiş ve ekol oluşturmuştur.
BIOSAAT // REFLÜ
Dr. Feridun Batmanghelidj ,insanın doğal olarak bir bıolojik saati olduğunu tespit eder.
Yemeklerde su içildiği zaman mide pH 'ının yükseldiğini tespit ederek yemekte kesinlikle su içilmemesini söylüyor.
Midenin yemek esnasındaki pH 'ı 1.5
Suyun pH 'ı ise 6 -7 ..
Yemeklerde su içilirse pH yükselecek ve kimyasal sindirim yavaşlayacaktır.
Sindirim yavaşlayınca besinler midede daha uzun süre kalacaktır.
Besinler suyun da etkisiyle iyice şişecektir. Midede şişkinlik nedeni budur.
Midenin salgıladığı pH 'ı 1.5 olan asitler, bu şişkinlikle yukarı doğru basınç yapacaktır.
Mide kapağını zorlayarak yemek borusuna kaçış olacaktır.
Yemek borusu mide duvarı gibi kalın ve dayanıklı değildir ve çok hassastır.
Yukarıya kaçan bu asitler yemek borusunu tahriş ederler ve yangı başlar.
Bu reflüdür.
Bu asitler daha yukarıya çıkarak boğazıda tahriş ederler ve yutkunma zorlukları başlar.
Bilinen yanlışlık mide çok asitlidir.
Bunun için antiasidler kullanılmalıdır.
Antiasidler sindirimi yavaşlatmaktan başka bir işe yaramaz ve reflüyü tedavi etmez.
Dr. Feridun Batmanghelidj bu basit ama köklü çözümü bulunca su ile reflü tedavisi olumlu sonuçlar vermiştir.
Midedeki besinler kimyasal sindirimden sonra oniki parmak bağırsağına geçerler,
Oniki parmak bağırsağını pH ''ı ise 9 ‘dur.
Alkalidir ortam…
Pankreas bu sırada devreye girer ve bıkarbonat salgılar, besinleri alkali yaparak ortamı uygun hale getirir.
Eğer midede besinler uzun süre kalırlarsa yukarı olduğu gibi aşağıya doğruda basınç uygularlar ve pH 1.5 olan asit oniki parmak bağırsağına besinlerden önce geçerek burasını tahriş eder.
Buda oniki parmak bağırsak ülseridir..
Bu yazıya benim ekleyeceğim not şudur:
Besinler midede çok hızlı bir şekilde sindirilmelidir.
Özellikle kimyasal sindirim bir fermentasyondur.
Besinlerin kimyasal olarak çürütülmesidir.
Bunun için yemeklerde mutlaka fermente ürünler tüketilmelidir.
Yemeklerde Yoğurt . . , Probiyotik Yoğurt . . , Kefir . . , Turşu . . , Sirke . . , Şalgam suyu eksik olmamalıdır.
***
YUKARIDAKİ NASIHATLARI YABANA ATMAYIN.
BU KONUDA ÇOK İNSANIN DERDİ VAR.
SU İÇMEYİ BİLMEK LAZIM.
Sevgilerimle,
Engin Asal
LÜTFEN "Herkese açık olarak" PAYLAŞIN VEYA YAYINLAYIN

10 Mayıs 2018 Perşembe

Tüm Ayları Aşılayan Ay: Ramazan "Süleyman DERİN" Ramazan Sağlığa Vesile; ORUÇ SIHHATTİR.

Tüm Ayları Aşılayan Ay: 
Ramazan

Süleyman DERİN

Allah Teâla belli vakitleri diğerlerine göre daha mübarek kılmış, bu mübarek zamanları manevi arınma için bir fırsat olarak ihsan etmiştir. Bu mübarek vakitlerin başında ramazan ayı gelir, zira bu ay orucu, seheri, sahuru, teravihi, infakı ve itikâfı ile adeta bütün senemizi aşılayan, manevi hayatımıza can suyu veren bir zaman dilimidir. İslami şeairin pek çoğu bu ayda bulunur. Tüm müminler için ebedi kurtuluşun reçetesini içinde barındıran bu aya sufiler ayrı önem vermişler, Ramazandaki maneviyat iklimini bütün seneye taşımaya çalışmışlardır.

Sufilere göre maneviyat ağacı Ramazan ayında sulanırsa gelişir, bu ayda bakımı yapılmayan bir ağaç diğer zamanlarda meyve vermez, verse de tadı yerinde olmaz. İmam Rabbânî Ramazan-ı şerifi yılın tüm aylarını mayalayan bir iksir olarak görür ve şöyle der:

“Eğer bir kimse bu ayda hayırlı ve iyi işler yapmaya muvaffak olursa, bütün yıl boyunca kendisine başarı ihsan ederler. Eğer bu ayı gönül dağınıklığı (tefrika) ile geçirirse, bütün yıl boyunca dağınık olur. İmkân nispetinde gönül dirliği ve huzuru (cemiyyet) içinde bulunmaya gayret etmeli ve bu ayı ganimet saymalıdır. Bu ayın her bir gecesinde Cehennemi hak eden binlerce kişiyi âzâd ederler. Bu ayda Cennet’in kapılarını açarlar, Cehennem’in kapılarını kapatırlar.” (Mektûbât, I, 45)

Ramazan ayının bu şekilde ehemmiyetini anlayınca yapmamız gereken bazı ibadetleri sırası ile ele alalım, bu ayda yapılması şiar haline gelmiş ibadetleri sufilerin dilinden dinleyelim:

KUR’AN: Ramazan denince aklımıza öncelikle gelen yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’dir. Zira tüm insanlığın yegâne kurtuluş reçetesi olan bu ilahi kelam bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinde indirilmiştir. İmam Rabbânî’ye göre Allah’a yaklaşmanın en iyi yolu Kur’an-ı uzun uzun okuyup, tefekkür etmektir. Özellikle de namazların kıyamında okunan Kur’an kıraati ibadetlerin en hayırlısıdır. Hamdolsun ki memleketimizde bu sünnet pek çok camimizde ihya edilmekte, hatim ile kılınan teravihler maneviyat erbabının yoğun ilgisine muhatap olmaktadır. İmam’a göre bu sünnet özellikle Ramazanda işlenmeli, yılın diğer günlerinde de uzun kıraatli namazlardan uzak durulmamalıdır. İmam’a göre mübtedi salikler önce zikir ile kalbi temizlerler böylece hane mamur olur ondan sonra kalp ilahi kelam ile şenlenir:

Zikre bağlı olan kemalat Hak Sübhânehû’nun ihsanıyla ta­mamlanıp, hevâ putlarıyla meşguliyeten kurtulan salik, nefs-i emmareden, nefs-i mutmainne makamına yükselir. Bu makamdan sonra terakki zikirle hâsıl olmaz...(bu makamdan sonra zikir sevap kazandırır gerçek terakki ise Kur’an ile olur) Nefs-i Mütmainne makamında yakınlık mertebelerini katetmek Kur’ân okumaya ve namazları uzatarak ve huşu içinde kılmaya bağlıdır. Daha önce zikirle ulaşılan makamlara artık Kur’ân okumakla, özellikle de namazda okumakla ulaşılır. (Mektûbât, c.III, s.25)

Bu durumda İmam’a göre namazlarda uzun kıraette bulunmak veya uzun kıraat edilen namazları tercih etmek nefs-i mutmainneye ulaşmanın bir işaret veya bu makama özlemin bir göstergesidir. Mübtedi saliklerin gelişimi için farzlar dışında en önemli ibadet zikir iken, kemalata eren sufide ise zikrin yerini Kur’an kıraati alır. İmam Rabbânî tüm vakitlerin insana verilmiş eşsiz bir ganimet olduğunu ifade ederek şu şekilde değerlendirilmesini tavsiye eder: “Vaktinizi mutlaka şu üç şeyden biriyle geçirmelisi­niz: Kur’ân okumak, kıraati uzun tutarak namaz kılmak ve kelime-i tevhidi tekrar etmek. Kelime-i tevhidi tekrar ederken “lâ” (hayır) kelimesiyle, nefsin arzularının altında bulunan batıl ilahları red­detmeli, bütün arzu ve amaçları bir tarafa atmalı.” (Mektûbât, c.III, m.2)

SAHUR: Ramazan ayının diğer aylarda olmayan ayrı bir güzelliği ise oruç için kalkılan sahurudur. İmam’a göre maneviyat yolcuları seher ve sahurların kıymetini iyi bilmeli, muhakkak sahura kalkmalı ve mümkün olduğunca da sahuru geciktirmelidir. Ona göre iftarda acele sahurda ise vakti sonuna kadar kullanmak ramazan gecelerini erkence başlatıp geç olarak bitirme açısından önemlidir.

Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmenin sünnet olu­şu, aslî ve zilli bütün kemâlâta erişmeye vesile olması sebebiyle olabilir. Bu iki kemâlâtı kendisinde toplayan kimsenin, Ramazan ayının bereket ve hayırlarından mahrum kalmaması umulur. Bu ayın gündüzlerinde bulunan bereket diğer aylarınkine benzemez; gecelerinde bulunan hayır da başka ayların geceleri ile kıyas edilemez. Belki de iftarı erkenden yapmanın, sahuru da geciktir­menin evla oluşu hakkındaki hüküm, gece ile gündüze ait vakitle­ri birbirinden tam olarak ayırmak içindir. (Mektûbât, c.I, m. 4)

İmam ayrıca iftarı erken, sahuru geç yapma sünnetini ihmal etmememizi tavsiye eder. Çünkü Resûlullah Efen­dimiz bu konunun üzerinde çok durmuştur. (Buhari, Savm, 45, nr) Bunun sebebi de muhtemelen bu tutumun kulluk makamına uygun olan ihtiyaç halini açığa çıkarmaması sebebiyledir, zira kul Rabbinden gelen her tür hayra muhtaçtır. (bk. Mektûbât, c.I, m. 45) Bazı kardeşlerimizin iftarı güçlü yaparak sahura kalkmaması sünnete uygun düşmemektedir. İnsan sahura kalkarak az da olsa yemeli mümkünse de hurma yemeği tercih etmelidir. Mesele sadece sahur değil aynı zamanda seheri ihya meselesidir.

KADİR GECESİ: Bu ayda değerlendirmeye çalışmamız gereken başka bir özel vakit te Kadir gecesidir. Allah Teâlâ, Kur’ân’ı indirdiği bu geceyi bin aydan daha mübarek kılarak müminlere olan rahmetini kat kat artırmıştır. İmam-ı Rabbânî’ye göre nasıl ki bir yılın özü Ramazan ayı ise, Ramazan ayının özü de Kadir gecesidir:

Kadir gecesi bu aydadır ve bu ayın özüdür. Kadir gecesi, çekirdeğin içi gibidir. Ramazan ayı da, kabuğu gibidir. Bunun için, bir kimse, bu ayı hakkıyla ifa eder onun iyilik ve bereketlerini elde ederse tüm senenin hayır ve bereketlerini elde etmiş olur. Allah Teâlâ, hepimizi bu mübarek ayın iyiliklerine, bereketlerine kavuştursun. Her birimize bundan büyük pay versin! (162. Mektup)

Kadir gecesinin ehemmiyetine binaen sufiler her geceyi ihya etmeyi tavsiye etmişlerdir. Bu gece o kadar mühimdir ki insan tüm seneyi sırf Kadir gecesini yakalamak için değerlendirse sezadır. Nitekim şu söz sufiler arasında darbı mesel haline gelmiştir: “Her geceyi Kadir, her gördüğünü Hızır bil.”

TEHECCÜT: Sahurun ayrı bir güzelliği de seher vaktinde yani imsaktan önce yapılmasıdır. Sahura kalkıp da seheri ihmal etmek yani teheccüd namazı kılmamak hele Ramazanda hiçbir maneviyat yolcusu için düşünülemez. Zira sahur ile maddi gıdasını alan salik bu eşsiz vakitlerin vazgeçilmez manevi gıdası olan teheccüdü nasıl unutabilir? İmam Rabbânî bu konuda o kadar hassastır ki teheccüde kalkmakta zorlanan kimseler sırf bu iş için özel bir hizmetçi tutsa yeridir diye düşünür, ne var ki ramazan ayının bereketi ile tüm müminler seherlerde zorlanmadan uyanırlar. İmam teheccüd konusunda şöyle buyurur:

“Teheccüt namazı da sanırım bu tarikatın zorunlu prensiple­rindendir. Bunun için gayret sarf etmeli ve bir mazeret olmadıkça onu terk etmemeliyiz. Eğer ilk zamanlar uyanmak zor olursa hiz­metçilerinize tenbih edip sizi uyandırmasını isteyebilirsiniz. Alı­şana kadar bu minval üzere devam eder, sonra hiç zorlanmadan bu ibadeti yerine getirirsiniz. Geceleyin kalkmak isteyen kimsenin yatsıdan sonra oyalanmadan erkenden yatması gerekir.” (Mektûbât, c.III, m.17)

Bu durumda Ramazan ayında teravihten sonra çok ayakta kalmamalı sahura hazırlık mahiyetinde daha erken istirahate çekilmelidir. Sahur vakti seher Rabbimiz ile buluşmanın ve oruca şuurlu şekilde başlamanın sırrıdır.

Bu mübarek ayın diğer fırsatları da oruçlulara iftar ettirmek, ihtiyaç sahiplerine bol bol infakta bulunmak, fitrelerimizi vermektir. Ayrıca Kadir gecesini yakalamak ve Ramazan ayının hakkını vermek için son on günde itikâfa girmek –durumu müsait olanlar için- ne güzel bir sünnettir. Rabbimizden niyazımız Ramazan ayında elde ettiğimiz güzellikleri tüm seneye yaymayı bizlere nasip etmesidir. Allah Teâla bizleri sadece Ramazan Müslümanı değil tüm senenin Müslümanı kılsın. Amin!

Kaynak: Altınoluk Dergisi Mayıs-2018 Sayı:387, sayfa:12
www.altinoluk.com

10 Mart 2018 Cumartesi

Hastanelerde yeni dönem! Devrim gibi karar... Sağlık alanında büyük dönüşüm başlıyor.

Hastanelerde yeni dönem!
Devrim gibi karar...
Sağlık alanında büyük dönüşüm başlıyor. Emine Erdoğan'ın da destek verdiği geleneksel tıp artık hastanelerde hizmet verecek.
Modern tıbbın yanında geleneksel tıp tedavileri de sağlıkta dönüşümün parçası haline geliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın da desteklediği çalışmalar sayesinde hastanelerde geleneksel tıp alanında hizmet verecek poliklinikler açılacak.
KONGRE DÜZENLENECEK
Cumhurbaşkanlığı himayesinde; Sağlık Bakanlığı,Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi işbirliğinde, 19-22 Nisan arasında İstanbul'da 'Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi' düzenlenecek. Yurtiçi ve yurtdışından alanında uzman bilim insanları kongrede bir araya gelecek. 'Medeniyetlerin Beşiğinde; Anadolu Tıbbı' sloganıyla yapılacak kongrenin başkanlığını yürütecek olan Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Prof. Dr. Eyüp Gümüş, "Yeni bir döneme giriyoruz" dedi ve sağlıkta büyük dönüşümü başlatacak uygulamayı şöyle anlattı:
"Hem dünyada, hem Avrupa'da, hem de Türkiye'de artık insanlar mümkünse doğal yollarla tedavi olmak istiyor. Bu kongreyle, tüm Türkiye'de bir birikimi olan tüm bilim insanlarımızı, yurtdışından bilim insanlarıyla bir araya getirerek yeni bir vizyon ve bakış açısını oluşturacağız. Bu etkinlikte başta akupunktur, fitoterapi gibi birçok teknik konular tartışılacak."
18 hastanede geleneksel tıp uygulama merkezi olduğunu belirten Gümüş, "Bu sayının artırılması hedefleniyor. Bin 500 hekimimiz bu alanda eğitim aldı" diye konuştu.
İBN-İ BAYTAR'IN KİTABI
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl ise bünyelerinde 'Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama Merkezi'ni kurduklarını kaydetti. İslami bilim insanlarından İbn-i Baytar'ın 1200'lü yıllarda yazdığı kitabın Osmanlıca'dan çevrildiğini belirten Erdöl, "Bu eşsiz eser Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın katılacağı toplantı ile tanıtılacak" dedi.
'MERDİVEN ALTINDAN KURTULACAK'
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu yeni uygulamanın geleneksel tıbbı kamusal alana taşıyacağına dikkat çekti. Saraçoğlu, "Geleneksel tedavi, Anadolu Selçuklu'dan beri kültürümüzün bir parçasıdır. Bugün bu artık Sağlık Bakanlığı'nın da sahip çıkmasıyla merdiven altından kurtulup, layık olduğu saygın noktaya gelecektir" ifadesini kullandı.
TÜM DÜNYADA RAĞBET GÖRÜYOR
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Türkiye Temsilcisi Dr. Pavel Ursu, halk tarafından geleneksel tıbba artan bir talep olduğunu aktararak, gerçekleştirilecek kongrenin bu açıdan çok önemli olduğunun altını çizdi.

26 Ocak 2018 Cuma

"Trakya’yı Tahrip ve Yıkıma Uğratacak" Gazeteci: HAKAN DEDEOĞLU (Resimler: İbrahim Orbay)

Trakya’yı Tahrip ve Yıkıma Uğratacak

Gazeteci: HAKAN DEDEOĞLU
(Resimler: İbrahim Orbay)
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı yetkililerce, sırasıyla; Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne illeri topraklarından geçirilmesi planlanan boru hattıyla ilgili olarak, ‘Türk Akım Kara Kısmı-1 Doğal Gaz Boru Hattı’ projesi kapsamında halkın görüş ve önerileri alınması yönünde, Kırklareli Kıyıköy’de ‘Halkın Katılımı Toplantısı’ düzenlendi. 23 Ocak 2018 Salı günü saat 09:30’da başlaması planlanan toplantı, çok sayıda vatandaş ve çevrecilerin tepkisine maruz kalarak gerçekleşmedi. Projeye tepkisini göstermek isteyen gruplar, gerçekleşmesi planlanan Kıyıköy Belediyesine ait ‘Çok Amaçlı Toplantı Salonunda’ toplantıya katılmayarak, dışarıda kendi aralarında projenin Trakya bölgesine vereceği zararı anlattı. ( Özellikle bu nokta da Kıyıköy halkı toplantıyla ilgili haberleri olmadığını hiç kimsenin bilgi vermediğine dikkat çekti.) Tüm Trakya bölgesinden katılımların geçekleştiği eyleme, CHP Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan, Saray Belediye Başkanı Nazmi Çoban, CHP Lüleburgaz İlçe başkanlığı, Kırklareli CHP Kadın kolları bşk.yard. Serpil Özsevimli ve yönetimi, Lüleburgaz Kadın Kolları Başkanı Neslihan Çokaklı ve yönetimi, CHP Vize İlçe Başkanı Ercan Özalp, CHP Vize ilgenel meclis üyeleri, Vize TEMA Temsilcisi Adem Olgaç, Vize Ziraat Odası Başkanı Demir Alpar Erker, DAYKO Vakıf Başkanı Nusret Türkkan, Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Bülent Taş, Saray Barosundan Avukat Mustafa Karabulutlar, Kale mahallesi muhtarı Ender Sevinç, mahalle muhtarı İsmail Güven, Lüleburgaz Demokrasi Platformu üyeleri, Silivri çevre derneği, Saray Doğayı Koruma Derneği, Kuzey Ormanları temsilcileri ve çevre gönüllüsü Hakan Dedeoğlu katıldı.
“ İş-Aş Sorunları Baş Gösterecek”
2004 yılında planlanan "Trans Trakya Petrol Boru Hattı" olarak gündeme getirilen günlerden bu yana süreci takip ettiğini ifade eden Dedeoğlu, projenin Trakya’yı ikiye bölerek çok sayıda endemik bitki türleri, canlıları, ormanları ve tarım arazilerini tahrip ve yıkıma uğratacağını belirtti. Karadeniz - Kıyıköy Selves koyundan girerek, (İğneada dan, Karaburun’a kadar ) 250 km uzunluğunda, en az 100 metre genişliğinde yapılması planlanan boru hattının, Saroz körfezine kadar olacak alanı tahrip edip, bunun dışında da boru hattında girilmesi yasak bölgelerin bulunacağını vurguladı. Dedeoğlu, 1,5 milyon adet ağacın ve 6 milyon fidanın bu kapsamda telef edileceğini aynı zamanda gözükmeyen ama en önemli sorunlardan biride olan toprak mülkiyetinin, gelişmelerden direk ve dolaylı olarak etkileneceğini aktardı. Ayrıca, tarlasının içerisinden doğal gaz borusu geçecek çiftçilerin ileri ki günlerde, tarlasının; alım satımı, ekim biçimi, miras hukuku gibi sorunlarıyla baş başa kalacağını söyledi. Yaklaşık 2 Bin nüfusu bulunan Kıyıköy’ün, Bin 500 kişisinin balıkçılıkla uğraştığını ve bölgenin 6-7 balık türünün bu projeden direkt etkileneceğini dile getiren Dedeoğlu, dolayısıyla bu proje ile ‘aş - iş’ sorunlarının da baş göstereceğine işaret etti.
“İşin Güvenlik Boyutu da Bulunuyor”
Doğal denge kaybının yaşanacağı da apaçık ortadır diyen Dedeoğlu şöyle devam etti: ‘Istranca ormanları başta olmak üzere, Ergene nehrine, kuzeyden güneye akan akarsular, dereler ve toprak yapısı bu proje ile olumsuz yönde etkilenecek, arkasından son on yılda turizm konusunda öne çıkan bölgede işsizlik gibi maddi kayıplar yaşanacak. Ayrıca işin güvenlik boyutu da bulunuyor, CHP Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın da dediği gibi NATO ülkesi olan Türkiye’nin, NATO ülkesi olmayan bir devlet tarafından yapılması planlanan proje yüzünden, ileriki günlerde Amerika’yla yaşanacak sorunlar doğrultusunda, bu bölgenin tehdit olarak algılanıp, ilk hedefi oluşturacağı ihtimaller doğrultusundadır.’dedi.
Projeye karşı yargı sürecini başlatacak ilk Belediyenin Saray Belediyesi ve Saray Doğayı Koruma Derneğinin olduğunu ifade eden Dedeoğlu, ‘Saray Belediye Başkanı Nazmi Çoban ve belediye meclisi üyelerinin gösterdiği tutumu, Trakya’daki tüm Belediye başkanları, yöneticileri başta olmak üzere, vatandaşlarında tepki göstermesi ve tahribatını kestirmemizin mümkün olduğu bu projenin, sonlandırılması adına ayağa kalkması gerekmektedir.’ diyerek projenin Trakya üzerinde yaşatacağı sorunlara dikkat çekti.
Geleceğine Sahip Çık!

27 Aralık 2017 Çarşamba

BASIN BİLDİRİSİ TÜRKİYE MR (Manyetik Rezonans) ÇEKİMİNDE DÜNYA BİRİNCİSİ

BASIN BİLDİRİSİ
TÜRKİYE 
MR ÇEKİMİNDE DÜNYA BİRİNCİSİ
Türkiye manyetik rezonans (MR) görüntüleme uygulamasında dünyada birinci olurken, bilgisayarlı tomografide ise sekizinci sırada yer aldı. 2016 yılında 110 milyon acil başvuru gerçekleşirken 11 milyon MR çekildi.

Medya takip kuruluşu PRNet, Türkiye’nin sağlık haritasıyla ilgili medya incelemesi gerçekleştirdi. PRNet’in OECD’nin son verilerinden ve medyada gerçekleştirdiği incelemelerden elde ettiği bilgilere göre, Türkiye manyetik rezonans(MR) uygulamasında dünya genelinde birinci, bilgisayarlı tomografi(BT) uygulamasında ise dünyada sekizinci sırada bulunuyor. Türkiye’de yılda bin kişiden 143’üne MR çekimi yapılırken, bu rakamı binde 114’le Almanya, 110 çekimle İngiltere, 96 çekimle Fransa takip etti.En az MR ise binde 15’le Şili’de çekildi.

Ajans Press’in medya verilerini incelediği araştırmada, 2016 yılında sağlık konulu 504 bin 341 yansıma tespit edilirken, bu rakam 2017’de 600 bin’in üzerine çıktı. Son iki yıl içerisinde sağlık harcamaları 10 bin’in üzerinde habere konu olurken, son yıllarda gözde hale gelen sağlık turizmi 43 bin 319 haberle medyada adından söz ettirdi.Medyada sağlık başlıklarında çıkan haberlerde dikkat çekici ayrıntılar belirlenirken, bir aile hekimine 3 bin 267 kişinin düştüğü bilgisi kuşkusuz en dikkat çekici sağlık başlıkları arasında yer aldı; MR’da dünya birinciliğinin yanında, Türkiye antibiyotik kullanımı vesezeryanla doğumda da liderliği göğüslerken bu başlıklar da medyada en çok konuşulanlar arasında yer aldı.

*Daha Fazla bilgi için; PRNet / tolga.topcu@prnet.com.tr/ 444 7 212 - 1192

14 Kasım 2017 Salı

Halk İçin Bu Kadar "HAYATİ ÖNEMİ HAİZ" Bir Üretim Unsurunu Özelleştirmek Haksızlıktır. Hak'sızlık ise: "İnsanlık, Medeniyet, HAK ve HALK Düşmanlığıdır. Dolayısıyla ve Elbette: "ALPULLU ŞEKER TRAKYA İNSANI İÇİN ÇOK ÖZELDİR, ÖZELLEŞTİRİLEMEZ"

"ALPULLU ŞEKER FABRİKASI" TRAKYA İNSANI İÇİN ÇOK ÖZELDİR, ÖZELLEŞTİRİLEMEZ!..
Hakan Dedeoğlu
Lüleburgaz
Geçtiğimiz günlerde, bir arkadaşım, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın şeker fabrikalarındaki geçici işçilerle ilgili soru üzerine, “şeker fabrikaları benim gözümün bebeği ama özelleştirilecek” dediğini söyledi. Kendisine “evet, ben de okudum; insan kendi göz bebeğini bir başkasına verecek ya da kiralayacak değil ya” şeklinde karşılık verdim, “Ben yalnızca bir kişiyim, bir kişiyle ne olur demeyen birisiyim. Ben kişisel olarak mücadelenin sınırlarını zorluyorum. Tabii başka çıkarlar peşinde olanlar da sınırları kendileri açısından zorluyor. Ancak asıl olan halktır. Burada belirleyici olacak da yine halkın tavrıdır. Üstelik bu Alpullu Şeker bize Ata’dan emanet…”
ÜSTELİK BU ALPULLU ŞEKER BİZE ATA’DAN EMANET
Diğer taraftan şeker fabrikalarıyla ilgili şaka olmaz. Çünkü bu meşakkatli işi çiftçimiz hala yapmaya çalışıyorsa; geçmiş anılarından başlayarak, toprağının verimliliğini, bereketini, hayvanının ve daha da önemlisi ülkesinin geleceğini düşündüğü içindir. Mesela ülkemizde nişasta bazlı şeker (NBŞ) kotası %15 civarında. Ulus ötesi şirketlere kalsa bu kota daha da artırılır. İktidar ve muhalefet bu konuda uzlaşı içerisinde kotayı artırmadı. Bu önemli bir karar oldu insanımız için. Şimdi gelelim özelleştirme konusuna...
40 KERE“ DÜŞÜNMEK GEREKİR!
Sektörel olarak bakıldığında bazı branşlarda özelleştirmeler konuşulabilir, hatta değerlendirilebilir. Ancak şeker oldukça hassas bir konu, değişik bir içerik ve yapıya sahip. Sayın bakanın daha önceki açıklamasında söylediği gibi “40 kere“ düşünmek gerekir! Yaptım, oldu anlayışı ülke insanımızın geçmişinde olmadığı gibi, mevcut iktidarın geleceğinde de olmamalıdır.
Uzun süredir pancardaki kota sorununu aşmamız sonrası ve de NBŞ’ye dair net bir tavır ortaya çıkmışken tekrar özelleştirmeden bahsetmek doğru olmadı. 4 yıl aradan sonra gerek fabrika olanakları ve gerekse üretici köylümüzün pancar ekimi, sonrasındaki olumsuzlukları çözmüş olması ayrıca bu konuda mücadele vermesi ve kazanması sanıyorum bazı çevreleri rahatsız etti. Ancak NBŞ’nin kesinlikle bir seçenek olamayacağını Pankobirlik Dergi’nin son sayısına bu konuda açıklama yapan uzmanların görüşleri gösteriyor.
TÜRK TARIMINA DA ÇOK BÜYÜK BİR DARBE
ABD’de sağlığa olumsuz etkileri nedeniyle nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretimi durma noktasına geldi, birçok AB üyesi ülke tarafından yasaklandı. NBŞ’nin üretim kotası ABD’de yüzde 10’dan yüzde 2’ye düşürülürken Fransa, Hollanda, İngiltere’de tamamen durduruldu. Türkiye’de ise NBŞ’nin üretim kotası yüzde 10’un üzerinde. Uzmanlar ülkemizdeki NBŞ üretim ve tüketiminin toplum sağlığını olumsuz etkilediğini ayrıca Türk tarımına da çok büyük bir darbe vurduğunu söylüyorlar.
ŞEKER PANCARINDAN YAPILAN ŞEKERİ ÖPÜP BAŞIMIZA KOYMALIYIZ
Mesela kalp cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez nişasta bazlı şekerlerin bir musibet olduğunu belirterek, “şeker pancarından yapılan şekeri öpüp başımıza koymalıyız” diyor.
ALLAH’TAN KORKMALARI LAZIM
(Çünkü: Hak'sızlık doğrudan doğruya Allah'sızlıktır.)
Prof. Dr. İlber Ortaylı da şöyle diyor: “Bence mısır şurubu kullananlar hiç hoş iş yapmıyorlar. Allah’tan korkmaları lazım. Bunu sırf kazanç için yapmaları çok kötü bir şey. Kesinlikle nişasta bazlı şekerlere karşı kampanya açılmalı.”
NİŞASTADAN ELDE EDİLEN ŞEKERİN EN BÜYÜK ZEHİR
Prof. Dr. Canan Karatay ise nişastadan elde edilen şekerin en büyük zehir olduğunu vurgulayarak “bu zehri lütfen ülkemize sokmayalım” diyor ve nişasta bazlı şekerlerin, pancar şekerlerine göre kalp krizi, felç, kanser, Alzheimer ve şeker hastalığının oluşmasında 10 kat daha fazla etkili olduğunu belirtiyor.
AİLELER, ÇOCUKLARINIZIN NBŞ’Lİ ÜRÜNLERİ TÜKETMELERİNE MUTLAKA ENGEL OLMALI.”
Bakın Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut ne diyor bu konuda: “NBŞ lobileri bütün dünya genelinde çok güçlü. Amerika’da FDA (Amerikan Gıda ve İlaç dairesi) dahil birçok kurumu baskı altına alıyorlar, Ülkelerde daha fazlasına kalkışabiliyorlar! Aileler, çocuklarınızın NBŞ’li ürünleri tüketmelerine mutlaka engel olmalı.”
ÜRÜNLERE ‘SAĞLIĞA ZARARLIDIR’ İBARESİ KONULMALI
Son ve çok önemli olarak, Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök de ciddi bir noktaya dikkat çekiyor: “Ürünlere ‘sağlığa zararlıdır’ ibaresi konulmalı. Bu koşullar sadece ürünün ulaştığı son birim olan tüketiciye satılan gıda ürünleri için değil, restoran, hastane ve büyük yiyecek içecek tedarikçilerine satılan ürünler için de geçerlidir. Bu yönergeye göre ürünün içindeki malzemeler genetik yapısı değiştirilmiş gıda ürünleri, ambalaj gazları, tatlandırıcılar, aspardam, kinin, kafein, meyan kökü, phytosterol, için etikette özel bir ibare gerekmektedir.”
PANCAR ŞEKERİ DOĞRUDUR, ÇİFTÇİMİZ DÜRÜSTTÜR
Tüm bu açıklamalar bir noktaya işaret ediyor. NBŞ’nin karşısında dimdik duran, hem sağlık hem de ekonomik açıdan çok kıymetli pancar şekerimize sahip çıkmaya devam etmeliyiz. 15 Eylül günü tekrar açılan fabrikamızın işçisinden memuruna kısa sürede ve her konuda gösterdiği adaptasyon sonrasındaki başarı sanıyorum birilerini rahatsız etti.
Ancak doğrular karşısında hiçbir güç dayanamaz.
Pancar şekeri doğrudur, çiftçimiz dürüsttür.
Bundan ötesi teferruattır.
Geleceğine Sahip Çık!
Hakan Dedeoğlu - Lüleburgaz

13 Kasım 2017 Pazartesi

SAĞLIKTA TEHLİKE ÇANLARI!.. "AVRUPA’NIN HAVASI EN KİRLİ 10 ŞEHRİNDEN 8’İ TÜRKİYE’DE"

AVRUPA’NIN, "HAVASI EN KİRLİ" VE "YAŞAM İÇİN RİSKLİ" 10 ŞEHRİNDEN 8’İ TÜRKİYE’DE
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Avrupa’da en kirli havaya sahip 10 şehrin 8’i Türkiye’de yer aldı. Avrupa genelinde büyük şehirler arasında bir sıralama yapıldığında ise İstanbul havası en kötü metropol konumunda yer alırken dünyada her yıl 7 milyondan fazla insanın hava kirliliği nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtildi.
Medya takibinin öncü kuruluşu Ajans Press; AB (Avrupa ülkeleri ve Türkiye'yi kapsayacak biçimde bir) hava kirliliği konulu medya araştırması yaptı. 
Medya takibinin öncü kuruluşu Ajans Press hava kirliliği konulu medya araştırması gerçekleştirdi. AjansPress’in medya incelemesine göre yıl içerisinde hava kirliliğini konu alan 9 bin 755 yansıma tespit edildi. Hava kirliliğinin bu denli fazla konuşulması, medyanın da bu konuya önem verdiğinin bir göstergesi sayıldı. Öyle ki televizyonda yer alan spotlarla halkta bu bilinç yaratılırken özellikle İstanbul’un ulaşım araçlarında, çevre dostu olma gibi koşullar ön plana çıkarılmaya başlandı.
Medyada ön plana çıkan başlıklar arasında
Basına yansıyan haberlerde ise dikkat çekici ayrıntıların ortaya çıktığı görüldü. Medyada ön plana çıkan başlıklar arasında, dünyada her yıl 7 milyondan fazla insanın hava kirliliğine bağlı nedenlerden hayatını kaybettiği belirtilirken, Türkiye’nin listeye dahil edilmesiyle beraber, Avrupa’nın havası en kirli 10 şehri arasında ise Batman, Hakkari, Gaziantep, Siirt, Afyon, Karaman, Iğdır, Isparta yer aldı.Avrupa’nın havası en kirli şehri ise Makedonya’nın Tetova kenti oldu.